Prof. Dr. Metin Eker, “Kod Adı: Mavi” adını verdiği çalışmasıyla son zamanlarda intihar eden çocuklarla ilgili gelişmelerin sebebinin sadece “Mavi Balina” adı verilen oyun olmadığını ifade etti.
Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Metin Eker, halen öğretim üyesi ve dekan olarak görev yaptığı Güzel Sanatlar Fakültesinde sanat derslerine ilave olarak “Görsel Kültür”, “Medya Okuryazarlığı”, “Tekno-Kültür ve Yeni Kültür Ekolojileri” derslerine giriyor. Bu derslerle birlikte 5-6 yıldır “Kod Adı: Mavi” slogan başlığı ile “mavi” rengi odak yaparak çizgi filmler, animasyonlar, bilim kurgu filmler, oyunlar, oyuncaklar ve sosyal medya üzerinden bir takım vargılarını işlemeye çalışıyor. Bu çalışmalar kapsamında “masum” nitelikleriyle dikkat çeken mavi rengin, son 35-40 yıl içindeki çizgi filmler ve diğer animasyonlarda normal insan ve hayvan figürlerinin, karakterlerinin giderek ucube yaratıklara dönüştürüldüğünü, insanüstü güçler ve donanımlar ile şiddet eğilimli konuların görselleştirilip televizyonlar aracılığıyla çocuklara ve gençlere servis edildiğini, giderek aksiyon kimliği kazanan bu kasıtlı üretimler vasıtasıyla da şiddete, aksiyona ve aşırı tüketime eğilimli yeni nesillerin gündeme geldiğini iddia eden Prof. Dr. Metin Eker, mavi renk odaklılığın çocuklar ve gençler üzerindeki etkisi hakkında açıklamalarda bulundu.
“80’LERDE ÇİZGİ FİLMLERE KRİMİNAL VE İNSANÜSTÜ FİGÜRLER EKLENDİ”
Çizgi filmlerde insan ve hayvan sevgisinin yerine yaratık ve süper güçlerin işlendiğinin altını çizen Dekan Eker, “Yaklaşık 6 yıl önce medya üretimleri üzerine bir araştırmam söz konusu oldu. Bu süreçte özellikle gençler ve çocuklarımız üzerine tesirlerine odaklandığımız zaman dikkatimizi çeken bir konsantrasyon biçimi ve fon rengi ortaya çıktı. Bu da ‘mavi’ ağırlıklıydı. Bu 6 yıllık çalışmamı eklemleyerek ‘Kod Adı: Mavi’ olarak belirledim. Mavinin etkisinin değiştirildiği süreç 1980’li yıllarla başlıyor. Örneğin 19070’li yıllarda çizgi filmlerde insan, aile, hayvan sevgisi görüyoruz. Heidi, Şeker Kız Kendi gibi çizgi filmlerde bu konular işleniyor. 1980’li yıllardaki çizgi filmlerde ise içeriğe kriminal olaylar yerleştiriliyor. Cinayet, silah, hırsızlık, sihirli güçler, figürasyonlar, insanüstü güçler, fantezi gibi unsurlar çizgi filmlere girmeye başladı. Süper güç ya da güç atfeden çalışmaların birçoğunda figürler ya da yaratıklar mavi renkle gündeme gelmeye başladı. 80’ler ve 90’lar böyle gelişti. 90’lardan sonra insan ve hayvanların yerini yaratıklar almaya başladı. Süper güçlü yaratıklar çizgi filmlerin içeriğini oluşturdu. Küçük ama güçlü ve devasa tesirler ortaya koyabilecek yaratıklar devreye girmeye başladı. Böylece gerçek insan ve gerçek hayvan algısından uzaklaştık. Mavi fon ve figürasyon ağırlığında yaratıklar ve güç ilişkilerine odaklanmaya başladık. Şiddet ön plana çıkmaya başladı. Bu çocuklarımızın gelişimine olumsuz katkı sağlayabilecek tesirler oluşturdu. 2000’li yıllara geldiğimizde bu algılar günümüze kadar devam etti. Çizgi filmlerin sadece endüstriyel, ekonomik boyutu değil, sosyolojik ve psikolojik boyutu da çok dinamik olarak işlendi” dedi.
"İNTİHARLARIN TEK SEBEBİ MAVİ BALİNA OYUNU DEĞİL”
Çocuk intiharların tek sebebinin Mavi Balina oyunu olmadığını savunan Prof. Dr. Eker, “Mavi çok insani bir renk. İnsanın içine huzur veren, zihni rahatlatan, sakinlik veren, derinlik ortaya koyan, algısal derinliği dinamik kılan, mesafe, perspektif, hayal gücü zenginliğimizi arttıran bir özelliğe sahip. Sanat anlamında da çok fazla kullanılır. Mavi, bu boyutuyla çok masum bir renk. Ama bahsettiğim çizgi filmlerle gelişen süreç içerisinde bu masum renk şiddet içerikli ucube yaratıkların kahramanlıkları, güç göstergeleri üzerine kurgulanmış bir renk odağı olarak bu masun renk giderek canavarlaştırıldı. Masum mavinin, canavar bir mavi olarak çocuklarımıza, gençlerimize tesirini ortaya koyuyoruz. Çalışmalarım bu doğrultuda ilerliyor. Sadece mavinin canavarlaştırılması değil, animasyonlar olarak da değil, aynı çocukların eş zamanlı olarak gerçekleştirdikleri bir yaşam tarzları da var. Mavi renkli bir deniz yaratığıyla adlandırılan ve sonu ölüme giden bir süreçten bahsediyoruz. Bu konuya kamuoyunda da çok sık şahit oluyoruz. Şehrimizde de son zamanlarda birçok çocuk intiharı var. Bu çocukların ölümleri araştırılırken ilk önce bu mavi deniz canlısıyla ilişkisinin olup olmadığı araştırılıyor. Sonrasında bilgisayar oyunuyla ilişkisinin olup olmadığına bakılıyor. Sonra da çocukluğunda yaşadığı olaylara doğru gidiliyor. Biz bu konuda genelleme yapmak, geriye gitmek zorundayız. Kendimizi öldüren küçük yaştaki çocuklarımızın intiharlarının sebeplerini bu günlerde değil, 15-20 sene öncesinde aramak gerekiyor. Kendini sara sara bu günlere getiren bir görsel algı dünyası, zihin organizasyon dünyası ve kendi kararlarını vermekte ne kadar orantısız olduğunu gösterebilecek bir davranış dünyasına sahip gençlerimiz ve çocuklarımız. O yüzden de çok net ve zor bir karar olan ölüm gibi bir kararı çok rahat alabiliyorlar. Bu olaylar geçmişten günümüze yürütülen görsel algı yöntemiyle alakalı bir durum” diye konuştu.
Prof. Dr. Metin Eker, “Kod Adı: Mavi” simgeselliğinde 5-6 yıldır çalıştığı bu konuyu detaylı ortaya koyan bir kitap hazırlığı içinde olduğunu ve ayrıca bu konu hakkında şehrin ortaöğretim kurumlarında konferans taleplerinin olduğunu ve bunlara cevap vereceğini dile getirdi.
(Erdi Demür/İHA)