İnsanlığımızı; fazla düşünmekten, fazla hissetmekten kazanıyoruz. Bulduğumuz her şeyi doldurduğumuz bir içimiz var; sokakta gördüğümüz kediye acımızı da orada biriktiriyoruz, dostlarımızın yaptığı şeyleri de. Üzüntümüz de orada, mutluluğumuz da... Biriktirdikçe dağlanan içimizi gözyaşıyla duruluyoruz her seferinde. Ağlamaz denen erkekler de evin direği olan babalar da içlerini temizlemekle yükümlüler aslında. Gözlerini kaçırdıkları ilk yerde içlerindeki balkondan nefes alıyorlar çünkü; “İnsan içine bir balkon yapmalı /Ara sıra çıkmalı, iç sızıları için iç balkon/ Ve onda bakayalnız kalmalı, bakakalmalı.” (Ergülen, 28) yalnız başına çıkmalı içinden; derdini, sıkıntısını en iyi kendisi bildiği için çıkmalı. Önce manzarasını seçmeli ama, balkonundaki yüke göre manzara beğenmeli. Hislerini fırlatabileceği bir uçurum olmalı mesela, gözyaşlarıyla karışabilecek bir deniz, omzundaki yükleri bağlayıp uçurabileceği bulutlar, dinledikçe huzur bulacağı kuş sesleri... İçindeki balkonun sınırları olmadığını bilirse hiçbir yük fazla ağırlık yapmaz onda, taşıyabileceğini daha doğrusu uçurumuyla, göğüyle, bulutuyla, deniziyle paylaşabileceğini bildiğinden hafif gelir hepsi. İç sızılarıyla karşılaştığı balkonda umut merhemiyle iyileştirebilmeli yaralarını, kendiyle girdiği her tartışmadan mutlu ayrılabilmeli. Bakakaldığındaki şokunu, şaşkınlığını hisleriyle götürtebilmeli. İçindeki balkona sığındığında kurtulacağını bilmeli.
Büyüklerden duyduğumuz “günümüz çağı”nda en zor şey kalabalıkların içinde kendimizi bulmak sanırım. O kadar çok ortamda, o kadar farklı karakterlere bürünüyoruz ki kendimizi kaybetmeden günün sonuna varamıyoruz. Maskelerle yaşadığımız, üzüntümüzü ve sevincimizi gizlediğimiz ortamlara ayak uyduruyoruz. Kendimiz olabileceğimizde, yapayalnız kaldığımızda bile ayrılamıyoruz onlardan, mutlu muyuz üzgün mü kavrayamıyoruz. “-mış gibi” yapma hastalığına yakalandığımızdan beri içimize dönüp bakmıyoruz çünkü. Diğerlerinin içine bakmayı da ihmal ediyoruz,görüntüyle yetindikçe iç balkonumuzu da kaybediyoruz. Balkonun olacağı bir içimiz bile kalmıyor. En çok içine yabancılaştığında hayattan kopan bizler, dört elle sarılmak zorundayız kendimize. Kalabalıklara gösterdiğimiz maskeden de, yüzümüze bıraktığı izden de kurtulmamız gerek. Girdiği her yerde sadece kendi yüzüyle konuşan, kendi gibi gülümseyen, ağlarken bile içten ağlayan insanlar gözünüze çarpmıyor mu sizin de? O insanların kalplerindeki sıcaklığa inanmıyor musunuz? Hatta taktığımız her maskenin bizi iç balkonumuzdan bir adım öteye attığını hissetmiyor musunuz? Vazgeçtiğim her maske, “-mış gibi” yapmadığım her hareket bir bulut daha getirdi hafiflemem için, bir kuş daha doğdu huzuru dinlemem için. İster istemez bakayalnız kaldığın yüksekte en çok kendine sarılmak istiyorsun, en çok kendini anlıyorsun çünkü. Şimdilerde anlaşamamaların, tartışmaların, dinleyememelerin sebebi balkonsuzluktan bence. Hep yarışıyoruz, kaçak kat çıkıyoruz, türlü oyunlara giriyoruz çünkü odaklandığımız tek şey yüksekte ve farklı olmak. Bir kez olsun bakmadığımız iç pencerelerimiz hatırlatmaya çalışsa da asıl farklılığın manzaraya kapılıp gitmek olduğunu, herkesleşmeden duramıyoruz. Sürekli yeni katlar, yeni yetenekler, yeni maskeler çıkarıyoruz kendimizi tatmin etmek için. İçsel dinginliğe ulaşamadığımız her deneyimde huzursuzlanıyoruz. Çevremizde de kendini tanıyan insan sayısının azlığı bizi yanıltıyor, ütopikleştiriyoruz.
Kalabalığın insana kattıklarından ziyade götürdüklerine göz atmalıyız aslında. Yalnız olmaktan ölesiye korkan, yalnız ölmekten kaçan insanlar kalabalıkta yalnız kalmaktan çekinmiyorlar. Anlaşılmadıklarında, arkadaşlarının yanında, muhabbet arasında fiziken hissetmedikleri teklik yetiyor onlara. İçlerinde köşeye sıkışmış, nefes nefese kalmış, bir gökyüzünü arayan çocuğu duymazlıktan geliyorlar, en çok kendilerine yalan söylüyorlar. Balkonu olmayan insana güvenilmiyor yani bu günlerde, hele balkonunda maske biriktirene hiç. Kendinden bir şeyler saklayan bir insan ne kadar dürüst olabilir, kendine bile nefes almalık pay bırakmayan birisi ne kadar ferahlatabilir içinizi? İç sızılarını tedavi etmesini öğrenmeden sizin yaralarınızı iyileştirebilir mi? Yalnızlıktan kaçmamalı insan, en çok kendiyle baş başa kaldığından dürüst olmalı, derin bir nefes aldığında omzunun kalktığını, ciğerlerinin açıldığını hissedebilmeli. Ağırlığın altında ezildiğinizde sizi çıkarabileceği maskesiz bir balkonu olan insanlara inanın, onlara açın siz de manzaranızı. Herkesin bir balkonu olmalı görülecek...
Kaynakça:
Ergülen, Haydar. Sen Güneş Kokuyorsun Daha. İstanbul: Kırmızı Kedi, 2017. Baskı.
Mehmet Yavuz AY 6 Yıl Önce
Güzel bir başlangıç. Ergülen'in dizelerine iyi bir şerh olmuş. Yolun ve yolculuğun hayırlı olsun.
Zehra Yüksel 6 Yıl Önce
Ne güzel dile getirmişsin. Kalemine yüreğine sağlık. O balkonu hepimize nasip etsin Rabbim inşAllah. Yolun bahtın açık olsun.
Dane Rukiye akgün 6 Yıl Önce
Seninle gurur duyuyorum basarılarının gelecegını bılıyorum canım yegenım
Dane Rukiye akgün 6 Yıl Önce
Seninle gurur duyuyorum basarılarının gelecegını bılıyorum canım yegenım
Anacan Nur GÜNEŞ 6 Yıl Önce
Canım benim maşAllah sana çok güzel yazmışsın gurur duyuyorum seninle başarıların daim olsun :)
Özbek ince 6 Yıl Önce
Canımm masAllah çok güzel başlangıç için.. başarılarının devamını dilerim