Eskileri düşünüyorum da. İnternet yoktu. Teknoloji yoktu.
Çalışan - İşveren ilişkileri pamuk ipliğine bağlıydı.
Küçük dükkânların vitrinlerine yazı yapıştırılırdı: Eleman aranıyor!
Zaten bir çalışan olarak kaybetmeye tam olarak bu noktadan başlıyorduk. Sadece Vasıfsız! işler için değil gazete ilanlarında da başlık farklı değildi. Gemi kaptanı için açılan iş ilanlarının başlığında yine aynı ifade yazıyordu.
Mesleğiniz ne olursa olsun. O eleman olma hissiyatı sizde bir aidiyet oluşturmuyor. İş ve işverenle aranızda aşılamayacak bir duvar oluşturuyordu.
Özlük haklarından tutunda maaş zammı istemeye kadar birçok konu muğlak kalıyor, patron denilen kesimin arz-ı haline kalıyorduk. Kurumsal işletmeler daha iyi durumda olmalarına karşın onlar da günümüz insan kaynakları yönetimi anlayışından çok uzaktaydı.
Geldiğimiz noktada teknoloji ve bilgi artışı her sektöre yansıdı. Hatta yeni yeni meslekler türedi. Çalışanın niteliği, verimi ve aidiyeti tüm sektörlerde mal ve hizmet kalitelerinde artışlar meydana getirmeye başladı. Bir işletmenin kapasite geliştirmesinde işveren sermayesi ve vizyonunun yanında ar-ge çalışmaları önemli bir oranda yer aldı.
Ar-Ge için ise nitelikli ve verimli çalışanlara ihtiyaç duyulduğu fark edildi. Sürdürülebilir İnsan Kaynakları Yönetimi tam bu noktada başladı diyebilirim.
İnsan Kaynakları departmanları henüz işe almadıkları bir çalışanın maaşını, özlük haklarını, işyerinde konforunu, yemek ve yol ihtiyaçlarını, sosyal imkânlarını baştan tasarlamaya başladılar.
Maaşları olabildiğince yüksek tutmaya, mesai saatlerini çalışanın da kendine vakit ayırabileceği şekilde ayarlamaya, sosyal sorumluluk projelerine kadar sistemi her açıdan çalışan için dizayn etme yoluna koyuldular.
Artık camlarda “eleman aranıyor” yerine “ekip arkadaşı arıyoruz” yazıyor. Çalışanlar ilk iş günlerinde masalarında çiçekler ve çikolatalar ile karşılanıyor. Çalışanın sürekli gelişiminin sağlanacağı imkânlar artırılıyor. Çalışanın teklif ve önerileri idarecilerden veya işveren temsilcilerinden daha önde tutulabiliyor. İş sağlığı ve güvenliği hususlarına riayet ediliyor. Çalışanın mağduriyetine yol açabilecek her türlü dezenformasyonlar ortadan kaldırılmaya çalışıyor.
Tabi ki bu söylediklerim “Sürdürülebilir İnsan Kaynakları Yönetimi” anlayışını benimseyen işletmelerde oluyor. Bu tip işletmeler hedeflerine çok daha rahat ulaşabiliyorken ülke ekonomisine de katma değerli ürün ve hizmet sunabiliyorlar.
İnsana yakışır iş ve ekonomik büyüme için “Mutlu Çalışan, Güçlü İşletme” diyerek yazımı sonlandırmak istiyorum.
Saygılarımla…
Fatih Boran