Buğday Krizleri
Ekmeğimizin ham maddesi buğdayla neler yapılabilir derinlemesine hiç düşündünüz mü?
O tarihlerde yaşasaydık, o bilinmezliklerin tam içerisindeyken, buğday krizinin kölelik sistemini bitirebileceğine, devletlerin rejimlerini değiştirebileceğine, Mısır’da tanrı inancını derinden sarsarken, Antik Roma’da imparatoru devirme aracı olarak kullanılabileceğine ihtimal verir miydik.
Büyük İskender’in ordusunda bir komutan olsaydık. Tüm gücümüzle Perslerin üzerine yürürken yolumuzdaki buğday tarlalarının yakılmak suretiyle tahrip edilerek askerimizin savaş yolunda aç kalmasını göze alabilir miydik. Savaş stratejimizin bir yerinde hasat edilmemiş tarlalar ne kadar yer alırdı?
Her ne kadar kötü bir yol olsa da Perslerin İskender’in ordusunu bozduğunu uğratmak için yol üzerindeki bütün buğday tarlalarını yaktırmak istemesi etkin bir savaş stratejisi olmuyor mu?
Pandemi zamanlarında temel gıda ürünlerinde arz –talep dengesi bozulmuş tedarik ve fiyat istikrarı bozulmuşken üstüne bir de Rusya - Ukrayna Savaşı’nın başlaması ülkeleri kendine yeterlilik noktasında sorgulatmadı mı?
Tahıl koridorun açılması Rusya’nın Kyiv‘den çekilmesinden daha önemli sayılmadı mı?
Tüm zamanlarda tahıl bu kadar önemliyken buğdaya hangi açıdan bakmak gerekiyor. Bir besin kaynağı mı, ekonomik bir emtia mı, yoksa etkin bir savaş aparatı mı?
Ya da hepsi birden.
Gelin sorularımızı kısa kısa cevaplamak için tarihi geri saralım.
Antik Mısır’da inanç sistemi ruhban sınıfınım bir güç oynaşı haline gelmiş, kral aynı zamanda tanrı olarak kabul ediliyordu. Tanrı kabul edilen Firavun ve bu dini sınıf çok fazla imtiyaza sahipti. Bu yönetim ve inanç sisteminin yanında tahıl ekimi nedeniyle Mısır ülkesi dünyada önde gelen ülkelerden birisiydi. Tahıl başka ülkelere de ihraç ediliyordu. O dönemlerde ekonomik değer tarıma dayalı olduğu için tahıl en önemli faktördü. Herkesin bildiği yedi yıl bolluk ve yedi yıl kıtlık dönemi geçirildi. Bolluk döneminde buğday depolanmış, kıtlık döneminde Mısır’da herhangi bir mağduriyet yaşanmamıştır. Ancak tahıl ve stok politikası o kadar iyi yönetilmişti ki orta vadeli planlarla ruhban sınıfının gücü zayıflatılmış, bir çeşit karne ile buğdaylar satılmış, ekonomik değeri olan ne varsa devletin mülkiyetine geçmiştir. Köle sahipleri kölelerini doyurmakta güçlük çektiği için köleler azat edilmiştir. Stoku tek elinde bulunduran devlet karşısında herhangi bir güç odağı kalmamıştır.
Büyük İskender Persler üzerine yürümeye karar verdiğinde Anadolu’da Pers imparatorluğu hakimdi. Bugünün coğrafyası ile anlatırsak Büyük İskender önce Çanakkale kıyılarından başlayıp Ege kıyıları boyunca işgal etmiş, Orta Anadolu üzerine yürümüş, akabinde İskenderun civarında Perslerle karşılaşmayı planlamıştır. Büyük İskender’in bu hızlı ilerleyişi ve yeni savaş stratejileri karşısında Persler bir meydan muharebesi karşılaşmasına çıkmaktan imtina ederek farklı stratejiler geliştirmek istemişlerdir. Pers hükümdarı ise bu ilerlemeyi durdurabilmek ve olası muharebede zayıf bir orduyla karşılaşmak için güzergah üzerindeki tahılları yakıp düşmanların gıda tedarikini kesmek istemiştir. Bu hamle kendi gıda tedariklerini kesmek anlamına da geldiğinden komutanlar tarafından reddedilmiştir.
Roma İmparatorluğu’nda ise Marcus Aurelius’dan sonra oğlu Commodus tahta geçmiştir. İmparator Commodus donanımlı bir yönetici değildir ve devlet işlerinin büyük bir kısmını danışmanları, bazı senatörler ve diğer elitlere fiilen devretmiştir. İmparator Commodus’un uygulamaları Senato tarafından beğenilmemekte, yakın yöneticiler daha fazla güç devşirebilmek için imparatoru halkın gözünden düşürmek istemektedirler. O dönemde Roma şehrinin 1 milyona yakın nüfusu bulunmakta olup tahıl ihtiyacının neredeyse yarısı Mısır’dan ithal edilmektedir.
İmparator Commodus’un danışmanı Mısır’dan gelen tahılları saklayıp bir açlık krizi çıkmasına neden olmuştur. Şehirde açlık boy göstermiş, açlıkla birlikte veba salgını hızlı artış göstermiştir. Böylece halkın ayaklanması sağlanmıştır. İmparator Commodus tahıl krizini aşacak bir formül üretmemiştir. Çünkü 1 milyona yakın insanın beslenme alternatifi bulunmamaktadır. O dönemde insanların besin ihtiyacının %50’si tahıllardan karşılanmaktadır. Tahıl arz talep dengesinin kurulamaması Roma İmparatorluğu’nda bile devletin en büyük sorunu haline gelmiştir.
Tarih boyunca bu kadar önemli olan buğdayın fiyat ve stok yönüyle yönetimine tek bir açıdan bakılamaz. Bolluğun yönetilemediğinde fiyat istikrarında bir bozulma gözlenirken yokluğunda siyasi ve sosyolojik vakalar türemektedir.
Öyle ki Buğday Stoku Milli Savunma içerisinde ders olarak okutulacak kıymette, tasarruf tedbirlerine konu olmayacak kadar derin bir meseledir.
Fatih Boran